Murat Güreş yazdı-YAĞMA HASAN’IN BÖREĞİ: GAZİANTEP ÜNİVERSİTESİ

Bilim yuvası olması gereken, kentimizin en önemli kurumlarından biri olan Gaziantep Üniversitesi için bu başlığı atmak benim açımdan gerçekten çok üzücü!

Murat Güreş yazdı-YAĞMA HASAN’IN BÖREĞİ: GAZİANTEP ÜNİVERSİTESİ

 

11 yıldan bu yana anlam simsarlığı yapan, algıları bireysel olgulara dönüştürmek için arsızca çalışan, artık abartı komedisinin de önüne geçen Gaziantep Üniversitesi’nin, ne yazık ki modern züppeliğin oyuncağı haline geldiğini endişe ile izliyorum…

Kimlikleri, kimlik krizi geçiren, yarattıkları her türlü rantsallığın geçmişine takılıp kalan, düşünme ve uygulama şekilleri ile akademiyi büyük tahribata uğratan bazı kampus çetelerinin, ikballeri için, kentin istikbalini hunharca didiklemesi  ayyuka çıkmış durumda!..

Dedikodunun da absürtlüğü ile halihazırda görev başında olan atanmış rektör Arif Özydın’ın, ‘görevden alınacağı’ yada ‘zorla istifasının istendiği’ yönündeki sanal yada doğru gerçekliği, arka planda yöneten kripto kökenli güruhun, kendilerine rektörlük gömleği biçmeleri Gaziantep Üniversitesi’nin düşürüldüğü durumun sefaletini en net fotoğrafı ile ortaya koyuyor.

Yani, başı-sonu belirsiz bir süreç üzerinden niyet okunmaya çalışılıyor.

Şöyle ki; Rektör Özaydın’ın gideceği ama yerine bazı hocaların kulis yaptığı şeklindeki haberleri sıklıkla duymaya başladım.

Kim bu rektör olma heveslileri derseniz, isimler şöyle zikrediliyor

Eski Rektör Ali Gür, Metin Bedir, Ayhan Doğan, Necip Fazıl Yılmaz, Bayram Çetin, Mustafa Bayram, Abdurrahman Uzunaslan, Erhan Yengil, Semih Giray, Recep Yumrutaş, Mustafa Sarıbıyık, Şehmuz Demir, YÖK Üyesi Gaziantepli Ömer Açıkgöz, Mehmet Akbaş ve Ejder Okumuş”

Birçoğu için düşebileceğim farklı farklı çok da iyi olmayan dipnotlar var ama konumuz bu değil.

Stilistik birer cesaret rozeti (!) gibi nabız yokladıkları iddia edilen bu isimler paradigma kaymasını bekleyen birer gece nöbetçisi haline dönüşmüşler.

Kimse, kadim Gaziantep Üniversitesi, ne hale geldi diye bir an olsun oturup düşünmüyor?

Evet; hatalar, gaflar, çağdaş hayatın uyarılarını dikkate almama zafiyeti, tutucu stok düşünce politikaları ile gelinen bu noktanın çukuru göz göre göre kazıldı.

Ama o çukurdan da bu kadar akademik zombinin çıkacağını kim tahmin edebilirdi ki?

Yaşamının her saniyesini toplumsal bir virüs olarak geçiren ve ruhlarına kadar bulaşıcı olan  gayr-ı etik tiplerle Gaziantep’in ve üniversitesinin bir varış yerinin olmayacağına dikkat çekmek istiyorum.

Gelenekle, pozitif bir geleceği yeniden kurmanın daha sade, anlamlı, bilimsel, kentsel bir yolu olmalı değil mi?

Kentin çıkarına olan süreçlerde, dönüştürücü müdahalenin meşru olduğunu Gaziantep Üniversitesi’nde, ‘makamı parçala-kendine makam yarat” sünepeliğine bakarak anlamak pekâlâ mümkün.

Yani esas anlatmak istediğim, bu sinsilik fablı…

Aslan, tilki ve çakal beraber bir öküz avlarlar.

Ormanlar kralı çakala derki, “Çakal kardeş, hele şu avı bize bir bölüştür

Çakal, “Kralım ondan kolay ne var. Üçte biri size, üçte biri bana, üçte biri tilkiye” der demez aslan hışımla üzerine atlar ve çakalı paramparça eder.

Sıra gelir tilkiye.

Aslan, “Tilki kardeş, hele bir de senin paylaşımını görelim” der.

Tilki, “Efendim siz kralsınız. Öküzün başını kahvaltıda, gövdesini öğlen yemeğinde, butlarını da akşam yemeğinde yersiniz. Kalırsa da bir kırıntı benim önüme atarsınız” diye cevaplar.

Bu yanıt aslanın hoşuna gider, “Tilki kardeş, sen böyle paylaştırmayı kimden öğrendin? diye sorar.

Tilki, aslan tarafından parçalanmış çakalın ölüsünü göstererek, “İşte şurada yerde yatan çakaldan öğrendim kralım” diyerek vaziyeti kurtarır.

Gaziantep Üniversitesi’ndeki bu Yağma Hasan’ın böreği, nasıl paylaşılır,

Aslan kim, kral kim, çakal kim yakında hepsi belli olur?

Çünkü her hareket, kendi narsizminin kurbanı olur.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

16.08.2022 (Haber Merkezi)

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR