Murat Güreş yazdı: KİMİSİNİN TALİHİ BAKLAVA, KİMİSİNİN KADERİ NOHUT DÜRÜMÜ

Paraları ile makam arabaları arasında ucubeye dönmüş, bir avuç insanın çıkarına kent milliyetçiliği denilen, sırça köşklerde oturan az sayıdaki gürültülü egemenin, çok sayıdaki sessizlik kölelerine olan tahakkümü varken hangi mutluluk kardeşim!?

Murat Güreş yazdı: KİMİSİNİN TALİHİ BAKLAVA, KİMİSİNİN KADERİ NOHUT DÜRÜMÜ

 

Yerel seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte 6 bin 819 kilometrekareden oluşan Gaziantep’in, tüm evrimini tamamlamış bir Avrupa kenti gibi gösterilmesine harbiden ifrit oluyorum.

Suskunluk sarmalında ‘üç maymun’u oynayanın makbul sayıldığı bu dönemde, yaranma refleksiyle kent varlığına dair  gerçeklerin yok sayıldığı değersizlikler toplamındaki vahamete aslında tepkim.

Bütün ilişkilerin paraya endekslendiği, yapay muhafazakârlığın yaşam biçimi haline getirildiği, yerel katılımın naylondan ibaret olduğu, kentin ve kentlinin kaderini burjuva olmayı beceremeyen birkaç sanayici ile hasbelkader siyasetçi olmuş post-modern emlakçının belirlediği bu kent, acınacak halde ise görmezden mi gelelim?

Gastronomi balıyla, kitlesel olarak ağzını tatlandıranların, baklava ile nohut dürümü arasına sıkıştırdıkları birkaç kişilik sofradan ve bu büyük emlaktan yani şehirden rahatsız değilsek kuru ekmeğe razı mı olalım?

Rıza üretmek  dışında olup-biteni muhasebeleştirmekten öteye geçemeyen bir medya düzeni, her an zabıtadan kaçmaya hazır işportacı siyaseti yapan muhalefetin ciddiye alınmayan cılız çıkışları, ciddi eleştirilere tıkanan kulaklar ve arkasını bir yalakalığa dayayarak göğsünü tenkitlere siper eden tak-şakçı güruhu, “krala çıplak” demek yerine, üryanlığın pespayeliğini sembolleştiriyorsa susalım mı?

Emlakçı zihniyeti ile memleket gayrı menkul haline getirilmiş ise alkışlayalım mı?

Eğitim yerlerde sürünüyor, trafik saç-baş yolduruyor, sağlığın kendisi hasta, kaynaklar çarçur ediliyor, uyuşturucu büyük bela, pahalılık ve yoksulluk nefes kesmiş, şehir var içinde mutluluk yok ise buna ‘fıtrat’ mı diyelim !..

Arkadaş, kimse çıkıp “Yahu bu şehirde neden bir tek sinema salonu yok? Onat Kutlar, Işıl Özgentürk uzaydan mı indi Gaziantep’e?” diyemiyorsa, oturacaksınız oturduğunuz yere demek entel magandalık mı?

Kültür Yolu var, birkaç tane kültür merkezi var, Kültür Müdürlüğü var ama kültür yoksa bu şehirde, kültür mantarı gibi yaşamaktan mutluysanız sesinizi keseceksiniz kardeşim diyorsak haksız mıyız?

Sivil katılıma gelince: Konseyler var, yerel yönetimlerin odaların meclisleri var, tabela dernekleri var, meslek odaları var her renkten sendika var, sivil var ama ‘toplum yok toplum’ tespitimize kim hayır diyebilir? Hepimizin yerine konuşan birkaç kişi var işte, daha ne olsun...

Paraları ile makam arabaları arasında ucubeye dönmüş, bir avuç insanın çıkarına kent milliyetçiliği denilen, sırça köşklerde oturarak malum kebabı yapan az sayıdaki gürültülü egemenin, çok sayıdaki sessizlik kölelerine olan tahakkümü varken hangi mutluluktan bahsedebilirsiniz diye soramaz mıyız?

Kent olduk ama kentli olamadık, en önemli sıkıntı zaten orada.

Uyumadan önce her gece gökyüzüne bakın.

Belki bir yıldız kayar, bir dilek tutarız ve kent değişir.

Yoksa gündüzleri, “aman ne cici” diye bize kakaladığınız bu kent,  saat gece yarısını  geçtiğinde Sindirella’nın arabası, büyü bozulduğunda nasıl bal kabağına dönüşüyorsa biz de kabak gibi ortada kalırız.

 Hem de kış kabağı gibi…

 

NOT: yurthaberleri.net, teknik bazı sorunlarla boğuştuğundan hem haberlerimize hem yazılarıma ara vermek zorunda kalmıştım. Diyez Medya’dan sevgili kardeşim Doğan Tankişi’nin olağanüstü gayretleri ile bu sorunları aştık.  Yani, kaldığımız yerden devam….

17.02.2024 (Haber Merkezi)

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR