Gaflet, Delalet ve İhanet Üzerine
Yüce Atatürk Gençliğe Hitabında kullanır bu üç kelimeyi. 1927 yılında Kurtuluş Savaşının hesabını verirken Yüce Mecliste irad ettiği nutkun son parağrafında. Okul yıllarında okumuşuzdur şu şekilde ifade edilmektedir. “… Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.”
Gazi Paşa kurduğu devletin bekasına yönelik olarak olabilecek tehlikelere dikkat çekerek gençliği uyarmaktadır.
Gaflet: ile ilgili sözlükler habersiz olma, tedbirsizlik, umursamazlık, dalgınlık, bile bile unutmak ve terk etmek vb anlamları vermekte ve Kuranı Kerim böylelerinin (araf 205) cehennemlik olduklarını söyler Kafilede seyahat edenler de gaflet içinde olurlar. Kafile sahibi kafilesine koruyucu koyar. Kafileyi eşkıya bastığında mücadele etsin de kişileri ve malı korusun diye.
Vakti zamanında bir Türk’ü kafileye koruyucu atamışlar. Kafileyi eşkıya basmış, mallar talan edilmiş, kadınlara tecavüz… Türkten ses yok. En son sıra kendine gelince “heeeyyytttt” diye kılıcını çekip eşkıyayı dağıtmış. Kafile sahibi senin gibi kahramana ihtiyacım yok ben eşkıyaya ile anlaşırım demiş.
Gaflet nereden gelir? Kanaatimce felekten, dünyanın döngüsünden gelmede. Çocuk olarak anne babamızın ve Devletin güvencesinde kendi hayatımızı yaşıyoruz. Ne de olsa Devlet kurumsallaşmış ve bizi istikametimize ulaştırır fikrinin bireyi gaflete düşürerek sisteme köle yaptığını düşünüyorum. Birey olarak köle olunur da Devlet olarak da köle olunmaz mı? Elbet olunur. Neyin kölesi olunur? Karın tokluğuna çalışmanın? Bu evcil hayvanlara tanınan bir hak. Bireysel isteklerin? Bu da yetkinliğe götüren bir süreç. Gaflet halinde iken bundan ayrı bir düşüncemiz olabilir mi? Ben olamadım.
Ne zaman ki ne olacak halimiz sorusu ile karşılaşınca gaflet uykusundan uyanmamın başladığını düşünüyorum Birey olarak çocuklarımın üzerinde yaşayacakları ve geleceklerini garantiye alacak bir işleri bir devletleri olup olmayacağı kaygısını taşıyorum. Bu kaygıda olarak da dilimde Kul Himmetin dizesi “Gafil gezme şaşkın, bir gün ölürsün. Dünya kadar malın olsa ne fayda”… bankalar dolusu paran ve tapuların olmuş, iraden ve iradeni yaşayacağın bir özgürlük sahan olmadıktan sonra… Dünya geniş herkese yer var. Öyle mi diyorsun. Hele birisinin iradesine ters bir hareket veya söz söyle de göreyim dünya geniş mi dar mı?.
12 Eylül ihtilali ardından Batı medeniyetlerinin sahip olduğu teknolojinin ve konforlu yaşamın Turgut Özal iktidarı ile halka yayılmasıyla, köyümüzde tarıma dayalı yaşayanlar teknolojinin nimetlerinden faydalanmak için tarlalarını satarak yeni ev araba aldı. Oğlan everdi, kamyon alarak nakliyeciliğe başladı. Yapmayın diyenlere de bir daha mı geleceğim dünyaya diye yaptıkları işe delil getirmedeydiler.
Önceden fabrika sahipleri köylere gelirlerdi gelip çalışın diye. Gün oldu köylüler sattıkları tarlada kurulan fabrikada işçi – bekçi olabilmek için sıraya girdiler. Bilgisayar teknolojisi, elektronik otomat sistemi epey bir işçiye gereksinimi ortadan kaldırdı. Şimdi fabrika tarımdan da hayvancılıktan da iyi diyorlar. Aylık kazançlarına bakıyor. Ancak çocuklarına ev yapıp evlendirme desen… Allah kerim örtüsünü üzerine atıp uyumaya devam ediyor.
Fabrikatörlerimiz de aldıkları krediler ve Devlet destekleri ile kurdukları fabrikada ürettikleri ile ihracat yapıp KDV indirimi işçi vergi ve sigorta bedelini devlete zar zor yatırıp olası risklere karşılık kazançlarını koruyabilme yolunu seçtiler. İdarecilerimiz de ortadaki bu parsadan ne kadar toplasak kar diye özelleştirme, ithalat, banka kredisi vb her türlü Devlet imkanını kalkınmaya katkı araç olarak görerek ülkeyi geliştirmeye, ülke kalkındıkça da topraklar arsaya dönüp pazarlayarak borç para alarak çarkı dönderme gayretindeler. Netice… Devlet itibarından ve döngüsünden tasarruf edecek değil ya, yaşam standardı altında bir asgari ücret, her biri ayrı kara delik olmuş harcamalar ile yaşam lüks konfor ile devam ediyor. Ve bu işleri yapan herkes kendi delilini dile getiriyor minareleri süngü gibi uzatıp kılıflar daha geniş hazırlanırken başımızda inanç kubbesi miğfer, bir yanda din elden gidiyor, bir yanda irtica geliyor naraları ile ahlaksızlıklara boğulmuş bir toplum görüntüsü içinde dilimizde sloganlarımızla mücadeleye devam ediyoruz. Hayalimiz Dimyat’a pirinç iken evdeki bulgur torbasına fareler dadandığından bi haber gaflet ve delalet içinde yaşıyoruz. Uyaranları da şuncu buncu diye yaftalayıp halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçundan yargılayıp cezalandırıp düşmanlaştırıyoruz.
İhanet ne? İslam Ansiklopedisi “İlâhlık veya peygamberlik iddiasında bulunan bir kimsenin elinde bu misyonunu yalanlayan hârikulâde bir olay meydana gelmesi anlamında kelâm terimi” olup Alışılmışın dışında tabiattaki işleyişi belirli zamanlarda bozan tabiat üstü olaylar için kullanılan terim olan harikulade ile anlam kazandığını yazar.
Yüce yaratıcı her gün başka bir harikulade yaşam bahşetmede hali durumu göstermek için. Allah’ın bir lütfu olarak görmede fayda var. Var da bunun lütfu kime?
Şikayet, itiraz kavga bir uyuşmazlık, memnuniyetsizlik durumunda başvurduğumuz davranışlar. Durduk yere dönem fırıldak olmaz elbet bir döndereni vardır. Bazılarımız da vardır ki memnun mu gaflet halinde mi hiç belli değil. Osmanlı Devleti’nin yıkılması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması sürecindeki uyarılar, verilen bedeller oyun ve tuzaklar, onun yürümemesi için inanç dahil verilen her türlü ihanet karşısında Cumhuriyetin harikulade ilke ve ışığı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak bu da geçer tevekkülü ile yarınlarımıza umut ile bakma azmimizi artırmada. Ancak bu durum birilerine güvenerek gaflet ve delalet içinde olmamız gerektirdiğini gösteriyor.
Bizden mallarımıza ve bizi biz eden değer yargılarımıza, kanunumuza, namusumuza sahip çıkan koruyucu olmadığı anlaşıldı. Ne dersiniz eşkıya kendine mi bırakır yoksa ağa babalarına mı?
Saygılarımla, 13.05.2025 Gaziantep
Ahmet BEYAZLAR