"KURALSIZ TOPLULUKLAR MAFYALAŞABİLİR"

Gaziantep Üniversitesi'nde uzun yıllar görev yapan sosyolog Prof. Dr. Özkan Yıldız, Türkiye'deki mültecilerin geldiği son durumu yorumladı.

"KURALSIZ TOPLULUKLAR MAFYALAŞABİLİR"

 

Gaziantep Üniversitesi'nde uzun yıllar çalıştıktan sonra Ege Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde dersler veren, sivil yoplum örgütleri ve mülteciler konusunda ciddi çalışmalar yapan Prof. Dr. Özkan Yıldız, kent mültecileri olarak nitelendirdiği kesimin ülkemizde geldiği son durumu analiz etti.

Suriye’de çatışmaların başlamasının ardından ilk olarak 29 Nisan 2011 tarihinde 252 kişilik Suriyeli bir grup Türkiye’ye sığındı. Bugün ise resmi kayıtlara göre Türkiye’de yaklaşık 5 milyon Suriyelinin olduğu biliniyor. Göçlerin bu kadar fazla ve kalıcı olmasıyla birlikte sığınmacı kavramı tamamen ortadan kalkmış durumda. Türk vatandaşları ve mülteciler arasında ise bazen gerginlikler yaşanırken, mülteci vatandaşların başta eğitim olmak üzere, sağlık, barınma ve sosyal haklardan geri kalmasıyla birlikte gerginlik seviyesinin ilerleyen süreçte daha büyük sorunlara yol açması kaçınılmaz oluyor. Ülkemizde yaşanan yıkıcı depremler ve ekonomik sorunlarla birlikte ülke gündeminde sürekli olarak konuşulan mülteci konusunun toplumda da yaratabileceği etkilerden bahseden Sosyolog Prof.Dr. Özkan Yıldız, “İlerleyen süreçte eğitim sistemine dahil edilemeyen bu kesimin olumsuz sonuçları olarak sadece plajlardaki bikinili kadınları fotoğraflayan Suriyeli gruplar değil daha da ötesine gidip, kentlerin özellikle kuralsız bölgelerde mafyalaşma, suç-uyuşturucu çeteleri ile bunlara alet olan bir yapılanmanın da potansiyel olarak var olacağını şimdiden ön görmek lazım” dedi.

YENİ BİR KAVRAM: KENT MÜLTECİLERİ
   
Suriye’de 2011 yılında başlayan çatışmaların ardından Türkiye’ye gelen sığınmacıların daha sonralarda dünyada eşi benzeri görülmemiş bir sığınmacı göçüne döndüğünü, iktidarında bu konuda ilk zamanlarda doğru bir politika izlediğini belirten Prof.Dr. Yıldız, “Ulusal göç politikamız ve göçmen mevzuatına uygun olarak konteyner ve çadır kentlere yerleştirerek sınırlarda tutmak istemiştik. Fakat daha sonra biz bunları tutamadık. Tutmaktan ziyade teşvik ettik. Bu olayın bir politik boyutu da var. Dönemin hükümeti ve Başbakanı özellikle Esat hükümeti rejiminin gitmesi gerektiği konusunda müdahalede bulundu. Yansımaları olarak da sınırlarımız sonuna kadar açıldı ve o dönemde Türkiye’ye akın akın Suriye’den milyonlarca vatandaş geldi. Bu durum bir afettir aslında. Dünyada şu an mülteci barındırma noktasında birinci sıraya geldik. Mülteci nüfusundan çok asıl bizim için büyük tehlike Türkiye’nin 81 iline yayılan mültecilerin ne yaptıkları, nerede çalıştıkları, çocuklarının okullaşma durumları, barınma şartları, sağlık durumları ve sosyalleşme gibi konulardır. Bu duruma çok yönlü bakıldığı zaman Türkiye’de ‘kent mültecileri’ kavramı olarak tanımlanan yeni bir topluluk ortaya çıkıyor. Yani kentin çeperlerinde, kırsallarında yaşayan ama kentle, toplumla entegre olamayan, uyum sağlamlayamayan bir topluluk demektir kent mültecileri. Çocukları okul sisteminin dışında kalan, gençleri sosyalleşme süreçlerine katılamayan ve kent mültecileri gettolar halinde kendi dünyalarını, sosyolojilerini ve ekonomilerini oluşturarak toplumdan izole bir şekilde gün geçtikçe sayıları artarak kentlerin çeperlerinde yaşamaya devam ediyorlar” ifadelerini kullandı. 

KURALSIZ TOPLULUKLAR MAFYALAŞABİLİR

Türkiye’ye gelen mültecilerin yaklaşık 12 yıllık süreçte eğitim sistemine dahil edilemediğini ve bu durumun ilerleyen süreçte ciddi sorunlara yol açacağını söyleyen Yıldız, “Bu mülteci çocukları, gençleri, eğitim sistemi içerisinde Türkiye’nin toplumsal uyum, normları, değerleri, örf adetleri yani toplumsal kültürü içerisine 12 – 13 yıllık süre boyunca dahil edilemedi. İlerleyen süreçte eğitim sistemine dahil edilemeyen bu kesimin olumsuz sonuçları olarak sadece plajlardaki bikinili kadınları fotoğraflayan Suriyeli gruplar değil daha da ötesine gidip, kentlerin özellikle kuralsız bölgelerde mafyalaşma, suç çeteleri, uyuşturucu çeteleri ve bunlara alet olan bir yapılanmanın da potansiyel olarak var olacağını şimdiden ön görmek lazım” dedi.

NEFRET SÖYLEMİ VE ŞİDDET ARTABİLİR

Politik aktörlerin son genel seçimlerde ana temalarının Suriyeli sığınmacıların gönderilip gönderilmemesi üzerine kurulu olduğunu dile getiren Yıldız, “Son seçimde çıkan yüzde 52’ye yüzde 48’lik sonuçlar Türkiye’nin aslında ikiye bölündüğünü gösteriyor. Sağ popülizmin ve milliyetçiliğin dünyada yükseldiği dönemde biz de artık son seçimlerde ekonomik sıkıntılar ve yaşanan depremlerden sonra Suriyeli meselesini konuşuyorduk. Olayın politik boyutuna uzun vadede bakıldığında Avrupa toplumunun geçmişte yaşadığı sorunları bizim de yaşamamız olası gözüküyor. Bu sorunun bir politika aracı olarak kullanılması, kutuplaşan toplumu daha da tetiklemektedir. Yarın bir sığınmacının bir Türk çocuğuna vereceği bir zararla başlayacak bir tartışma göçmen karşıtlığı nefretine dönüşerek, şiddet eğilimlerini de körükleyebilir” diye belirtti.

GÖÇ KALICILIK ÜZERİNE İNŞA EDİLİR

Mülteci konusuyla ilgili İzmir özelinde yaptığı araştırmadan bahseden Yıldız, İzmir’deki Suriyelilerin, sorunları, beklentiler ve çözüm önerileri adlı araştırma kitabımda İzmir’e gelen Suriyeli sığınmacıların yüzde 53’ü güvenli bölgelerde oluşturulacak olan yerleşim yerlerine bile gitmeyi istemedikleri sonucuna vardık. Çünkü göç kalıcılık üzerine inşa edilir. Bu göçün fıtratında var. Göç eden kişide kalma süresi arttıkça oradan geri dönmeme isteği oluşur. Bu dünyadaki bütün göç alan ülkelerde mevcuttu. Benim araştırmamda bu kesimin çok büyük bir kısmı Suriye’nin en yoksul, en eğitimsiz kentlerin daha da kırsalında kalan Halep, Rakka ve İdlip gibi kuzey Suriye’de bulunan baba Esat döneminden beridir geri bırakılmış toplumlardır. Ne için Türkiye’yi tercih ettiğiniz diye sorduğumuzda ise ilk olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a güvendiklerini daha sonrasında ise sınırlarına yakın ve kültürel olarak Türkleri yakın hissettikleri için geldikleri cevabını aldık” diye konuştu. 

POLİTİK KAYGILAR KENARA BIRAKILMALI

Yaşanan bu sorunun ilerleyen süreçte topluma ve ülkeye zarar vermemesi için çözüm önerilerinde bulunan Yıldız, öncelikli olarak merkezi hükümet, muhalefet ve sivil toplum kuruluşları bir araya gelerek ‘Göç Bakanlığı’ kurmaları gerektiğini belirtti. Sosyolog Prof.Dr. Yıldız, şu ifadeleri kullandı: “Avrupa Birliği’nden gelen fonlar yanlış yerlere kullanılıyor. Mevcut iktidarın oradan gelen fonları çocukların eğitimine, sosyalleşmesine ve yerel halkla kaynaşmasına yardımcı olacak şekilde kullanılması gerekiyor. Göç politikasının evrensel ve Avrupa Birliği müfredatına uygun yeniden revize edilerek ülkemizde bulunan kayıtsız, kaçak ve düzensiz bütün göçmenlerin bir haritasının ortaya çıkartılması lazım. İkinci olarak ise çocuk mevzusunda çözüm bulunmalı. Türkiye’deki mültecilerin eğer yüzde 50’si burada kalmak istiyorsa biz kalıcılık noktasında bu çocukların en azından eğitim sistemi içerisine dahil edilerek Türkçe öğrenmelerini ve aynı Türk vatandaşları gibi eğitim görmelerini sağlamalıyız. Öte yandan, bu insanlar geçinebilmek için çalışmak isteyecek. Bu durumu da pozitif ve negatif yönlerini düşünerek çalışma hayatları organize edilmelidir. Son olarak da toplumun dışında kalmış mültecileri çeşitli sosyal projeler oluşturarak topluma dahil edilmesi gerekiyor. Bu projeler uygulanırken de hükümet ve muhalefet parti belediyeleri bir uyum içinde çalışmalıdır. Çünkü hükümet ile muhalefet parti belediyeleri arasındaki uyumsuzluk negatif sonuçlar doğuruyor. Tüm bunlarla birlikte kökten çözüm için  tüm politik kaygılar bir kenara bırakılıp Ankara ve meşru Şam hükümetinin görüşmelerini hızlandırma suretiyle öncelik olarak en son gelen Suriyelilerden başlayarak orta ve uzun dönemde dönüşlerin sağlanması, kalanların ise bir an önce daha büyük problemlerin, sosyal olumsuzlukların yaşanmaması adına sosyal uyum ve entegrasyon çalışmalarının ivedilikle koordineli olarak ilerlemesi gerekiyor.”

KAYNAK: İzmir İlk Ses Gazetesi

11.07.2023 (Haber Merkezi)

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR