10 Kasım Atatürk’ü Anma Etkinlikleri ile  Dindar-Muhafazakârların Anma Performansları

Dr. Eyyup AY / Arkeolog

10 Kasım Atatürk’ü Anma Etkinlikleri ile Dindar-Muhafazakârların Anma Performansları

 

 Atatürk ile İslamcılar arasında bir uzlaşmanın gerekliliğine ilişkin yazdığım yazı üzerinden henüz bir ay bile geçmedi. Dünkü 10 Kasım Atatürk’ü Anma etkinliklerine baktığımda İslamcıların, Dindar-Muhafazakârların, Tarikat ve Cemaatlerin ve bilhassa Milli Görüş geleneğinden gelen Saadet ve Ak Parti yönetici elitlerinin Atatürk’ü anmada gösterdikleri yüksek performans, parti tabanlarında karşılaştığım çok istekli olma hali, benim beklenti ve tahminlerimin çok ötesindeydi. Kendini gerçekleştiren bir kehanet gibi oluş şekli ve gerçekleşme hızı beni ürküttü. Atatürk hiç bu kadar sivil ve kendiliğinden bir ilgi ve sevgi görmemişti. Ak Partinin son 15 yıllık özgürlükçü icraatlarının yan ürünü olarak ortaya çıkan ve etrafa saçılan tarikat ve cemaat mezbeleliklerinin, Kürt ayrılıkçılığının, Kürt ve Gerici/Dinci terörün bunda büyük bir payı vardır. Ayrıca yalaklar ve salakların inşa etmeye çalıştığı (sahte kahraman) Reis kültü bunun cabası. Bu bağlamda bilinen bütün kusurlarına rağmen, Millet Atatürk’e salavat getirecek duruma geldi. Sahiciliği ve samimiyeti tartışılır tabii. Esasen bu kitlenin ortama ve olaylara bu kadar hızlı uyum sağlaması, değişime açık olması bir yandan onu dinamik, aktif ve avantajlı kılıyor, bir yandan da onu güvenilmez ve kusurlu, defolu hale getiriyor. Dolayısıyla bir şeyi neden, niçin ve nasıl yaptığı üzerinde iyi düşünme alışkanlığı edinmemiş kitlelerin tercihleri daima sorunlu ve kuşkuludur. Dahası toplumlarda saygıdeğer de bulunmuyor. Dolayısıyla günlük yaşamımıza, bugün yansıyan manzaralar ve sosyal medyadaki paylaşımlar uzlaşma kültürü ve karşılıklı birbirini anlama bağlamında değerli ancak ham, çiğ yer yer kendini kaybediş şeklinde tezahür etmesi, benim için bir hayal kırıklığıydı…

 

Peki, Atatürk’e ilişkin bu teveccühün anlamı neydi?

Bana sorarsanız birinci gerekli koşul, Türkiye nüfusunun büyük oranda kentlileşmiş olmasıdır. Esasen bir kentli ideoloji olan ulus bilinci ve ulusallaşma figürü olarak Atatürk yeni yeni kıymeti anlaşılmaya başlandı. Son 5-10 yıldır dünyada olup-bitenler, yani ulusları kurucu ideolojik bağlarından çözüp, etnik/kabilesel temelli ayrılıklar yaratarak, emperyalist işgaller gerçekleştirilmesi, kitlelerin ulus ölçeğinde birbirine daha çok kenetlenmesini gerekli kılmıştır. Türkiye’de daha çok kırsal kesimde ve kentlerin varoşlarında yaşayan mütedeyyin kesimler, Ak Parti iktidarıyla birlikte merkeze taşınmış, hükümetin ve yerel yönetimlerin yarattığı rant ekonomisinden büyük pay alarak sınıf atladı, buna paralel olarak gittikçe sekülerleşen bu kitle, yeni intisap ettiği ‘kentli sınıfın’ ideolojisi olan ulusalcılığa yakınlaşması. Mütedeyyin olarak seküler haklardan yararlanan kadınlar bu değişimin en aktif elemanları olarak öne çıktı. Geleneksel dinin kendilerine tanımadığı birçok hakkı, M. Kemal yaklaşık yüzyıl önce onların ayaklarının dibine sermişti.

Cumhuriyet Rejimi; Tarikat ve Cemaatlerin kutsadığı Hilafet ve Saltanat rejimlerinden çok daha insancıldı. Ekonomik refah, seçme ve seçilme hakkı, seyahat özgürlüğü, eğitim ve mesleki kariyer, Atatürk’e muhalefet eden geleneksel dini figürlerin asla kabul edemeyeceği özgürlüklerdi. Sorun kendilerine Kemalist diyen gerici-pozitivist, jakoben CHP ve bir kısım solculardaydı. Ak Parti zaten onları tepelemiş ve iktidardan alaşağı etmişti. O halde dindar kadınlar ile onların yetiştirdiği yeni jenerasyon gençler ve Atatürk arasındaki perde kalkmıştı. 80 yıldır yabancı kaldıkları liderlerinin yasını tutmak en doğal haklarıydı. Onlar da büyük bir istek ve kararlılıkla Atalarının huzuruna çıktılar, kapitalizmin renklendirdiği dünyalarında totemler oluşturup, sosyal medya ve kafe-barlarda çağdaş bir yas ayini gerçekleştirdiler. Bu durum yeni bir olgudur ve Türkiye’nin geleceği için hayırlı bir gelişmedir. Ancak insanlar siyasal kimliklerini, hayattaki duruşlarını reddetmeden ya da ıskalamadan da biriyle, ya da birbiriyle barışabilir. Atatürk ile barışmak İslamcılıktan vazgeçmeyi gerektirir değildir. Çünkü Atatürk ile olan ortak paydalar ve çelişik paydalar daima var olmaya devam edecektir. Ortak paydaları geliştirmek barışmak için iyi ve yeterli bir başlangıç noktasıdır. İslamcılar için geriye kalan çelişkiler üzerinden politika yapmak daha anlamlı olacaktır…      

11.11.2018 (Dr. Eyyup AY / Arkeolog)

DİĞER YAZILAR

Sarı Yelekliler ve Burjuvazinin Kalesi Paris’in Yıkımı  (Kapitalizmin Tuhaf Halleri)

Külliyenin Entel-Dantel-Bilim-Filim İşleri-2

Külliyenin Entel-Dantel, Bilim-Filim Adamları !..

ANADOLU ÇOCUĞU

ATATÜRK, CUMHURİYET VE BİZ İSLAMCILAR

ANDIMIZ VE LÜMPEN MİLLİYETÇİLİK